CMK’da konu ayrıntılı şekilde ele alınmıştır. CMK’da Koruma tedbirleri üst başlıklı dördüncü kısmın son bölümü olan 7. bölümde 141-144. maddelerde birtakım koşullar altında bazı koruma tedbirleri bakımından tazminat istenmesi, bunun usul ve koşulları düzenlenmiştir.
Koruma tedbirleri nedeniyle tazminat istenmesi konusu temel hak ve özgürlüklere yapılan müdahaleler bakımından oldukça önemlidir ve konu uzun uzadıya çok çeşitli açılardan değerlendirmeyi gerektirmektedir. Ancak bu yazıda amaç, uygulamada yaşanan tazminat hesabı konusuna mahkemeler perspektifinden özellikle de Yargıtay uygulamasından örnekle açıklık getirmektir.
Yasal mevzuatımızda koruma tedbirlerinde tazminat hesabı konusunda tazminat hukukunun genel hükümlerine atıf yapılmıştır. Tazminat miktarının hesaplanması tazminat hukukunun genel ilkelerine göre olur ve bu hem Anayasa’da hem de CMK’da düzenlenmiş bir ilkedir.
Uygulamada ise, bu davalarda gerek manevi tazminatın gerekse maddi tazminatın hesabında birtakım tereddütler yaşandığı gözlemlenmektedir. Hem Anayasa Mahkemesi hem de Yargıtay konuya çeşitli defalar temas etmekte ve bu tereddütleri gidermeye çalışmaktadır.
Anayasa Mahkemesi, koruma tedbirleri nedeniyle tazminat istemine bakan mahkemelerin 5271 sayılı Kanun'un 142. maddesine göre istemin ve ispat belgelerinin değerlendirilmesinde ve tazminat hukukunun genel prensiplerine göre verilecek tazminat miktarının saptanmasında gerekli gördüğü her türlü araştırmayı yapabileceğini ifade etmektedir. (bkz. Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi Birinci Bölüm, Haydar Kahraman Başvurusu, Başvuru Numarası: 2014/6787, Karar Tarihi: 19.11.2014, pr.24)
Yargıtay da koruma tedbirleri nedeniyle tazminat istemine bakan mahkemelerin, Anayasa Mahkemesi kararında da vurgulanan bu araştırmalar sonucunda uygun bir miktar belirlemesi gerektiğini ifade etmektedir. Örneğin Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 24.2.2015 tarih, 2014/17936 Esas ve 2015/3400 Karar sayılı ilamında;
“…
Manevi tazminat miktarı belirlenirken objektif bir kriter olmamakla birlikte, hükmedilecek manevi tazminatın davacının sosyal ve ekonomik durumu, üzerine atılı suçun niteliği, gözaltına alınmasına neden olan olayın cereyan tarzı, tutuklu kaldığı süre, tutuklandığı 28.6.2011 tarihinden itibaren faize hükmedilmesi suretiyle tazminat davasının kesinleştiği tarihe kadar davacının elde edeceği parasal değer ve benzeri hususlar da gözetilmek suretiyle, hakkaniyet ölçüsünü aşmayacak bir şekilde, hak ve nesafet kurallarına uygun makul bir miktar olarak tayin ve tespiti gerekirken, 325 gün süreyle tutuklanan davacı için hükmedilen manevi tazminat miktarının bu ölçülere uymayıp eksik tayini,
2- ) Tutuklanmadan önce işçi olarak çalıştığını iddia eden davacının bu dönem içerisinde maddi zararını vergi kaydı, gelir vergisi beyannamesi gibi resmi bir belgeyle ispatlayamadığı nazara alınıp, davacının vasıfsız bir işçi gibi değerlendirilerek tutuklu kaldığı dönemde geçerli olan 16 yaşından büyükler için geçerli net asgari ücret üzerinden kesinti yapmadan hesaplanacak 7.220,88 TL'nin maddi zarar olarak ödenmesine karar verilmesi gerekirken, yapılan hesaplama sonucu maddi tazminatın eksik belirlendiği bilirkişi raporunun hükme esas alınması, …” hususları kanuna aykırı görülmüş ve hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
O halde; tazminat hukukun genel prensipleri ışığında Yargıtay tarafından ayrıntılı şekilde belirtilen bu kriterler nazara alınarak, koruma tedbirlerinin daha sonra haksız olduğunun anlaşılması halinde, bu tedbirlere maruz kalan kişilerin zararının etkili bir şekilde giderilebilmesi sağlanmalıdır. Nitekim bu durum, hukuk devleti olmanın da bir gereğidir.