Bu konulara geçmeden önce, ilk olarak, defter ve belgelerin ibraz edilmemesinin suç oluşturduğu durumlardan bahsedilmelidir:
Vergi kanunlarına göre tutulan veya düzenlenen ve saklanma ve ibraz mecburiyeti bulunan defter ve belgelerin gizlenmesi; 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 359. maddesinde “Kaçakçılık Suçları ve Cezaları” başlığı altında on sekiz aydan üç yıla kadar hapis cezasını gerektiren bir suç olarak düzenlenmiştir. Ayrıca buradaki gizlemenin ne olduğu da yine maddede açıklanmıştır. (md.359-a) Buna göre; “Varlığı noter tasdik kayıtları veya sair suretlerle sabit olduğu halde, inceleme sırasında vergi incelemesine yetkili kimselere defter ve belgelerin ibraz edilmemesi, bu fıkra hükmünün uygulanmasında gizleme olarak kabul edilir.”
İkinci olarak da bu suçun yargılaması sırasında mükellef tarafından sıklıkla yapılan bir savunmaya dikkat çekilmelidir: Defter ve belgelerin gizlenmesi suçuna ilişkin yargılama yapılırken mükellefin, bu defter ve belgelerin muhasebecide olduğu yönünde savunma yaptığı oldukça sık karşılaşılan bir durumdur.
Defter ve belgelerin gizlenmesi suçunda yapılan bu savunma karşısında öncelikle tanıklık konusu gündeme gelmektedir. Yargıtay bu şekilde, defter ve belgelerinin muhasebecide bulunduğuna yönelik savunma yapıldığında, muhasebecinin tanık olarak dinlenmesi ve toplanan tüm deliller değerlendirilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiği kanaatindedir. (örneğin bkz. Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin 04.06.2013 tarih, 2012/3146 Esas ve 2013/9317 Karar sayılı ilamı; Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin 12.1.2015 tarih, 2013/3863 Esas ve 2015/287 Karar sayılı ilamı)
Bu savunma karşısında bir diğer yandan da, muhasebeci açısından konunun ayrı bir suç oluşturması gündeme gelebilmektedir. Sanığın, defter ve belgelerin muhasebecisinde olduğunu, bu kişinin anılan defterleri kendisine iade etmediğini savunması karşısında muhasebeci hakkında sanığa ait defter ve belgeleri iade etmediğinden bahisle güveni kötüye kullanma suçundan kamu davasının açılabileceği gözetilmelidir. Nitekim bu durum Yargıtay’ın güncel kararlarına da yansımış, yukarıda belirtildiği şekilde bu gibi durumlarda da muhasebecinin tanık olarak dinlenmesi gerektiği belirtilmiş ve muhasebeciye “defter ve belgelerin suç tarihinde kendisinde olup olmadığının sorulması, sanığa iade ettiğini beyan etmesi halinde varsa buna dair teslim/tesellüm belgesi temin edilip dosya içerisine konulmasından sonra sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini yerine eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması,” bozma gerekçesi yapılmıştır. (bkz. Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin 12.1.2015 tarih, 2013/3863 Esas ve 2015/287 Karar sayılı ilamı)
Son olarak da muhasebecinin defter ve belgelerin ibraz edilmemesi suçu nedeniyle hakkında dava açılıp hüküm verilip verilemeyeceği konusuna değinilmelidir:
Yargıtay, serbest muhasebeci mali müşavirlik işi ile uğraşan sanık hakkında “defter ve belge ibraz etmemek” suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz incelemesi yaparken; defter ve belgeleri muhafaza ve ibraz etme yükümlülüğüne değinerek, beraat kararı verilmesi gerektiği şeklinde hüküm kurmuştur. Bu kapsamda; Yargıtay’a göre; “213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 253 ve 359/a-2 maddeleri gereğince, defter ve belgeleri muhafaza ve ibraz etme yükümlülüğünün, kanunen bu defter ve belgeleri tutmak mecburiyetinde olanlara ait bulunması karşısında, sanığın mükellef N.'ın bilgi ve rızası dışında N. adına bastırdığı ve sahte olarak düzenlediği faturaları ibraz yükümlülüğü bulunmadığı gözetilmeden unsurları oluşmayan yüklenen suçtan beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması,” bozma gerekçesi yapılmıştır. (bkz. Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin 21.5.2014 tarih, 2012/24741 Esas ve 2014/9889 Karar sayılı ilamı.)