Bahse konu Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin, 20.01.2015 tarih, 2014/7841 Esas ve 2015/710 Karar sayılı ilamında; öncelikle bilgilendirme konusuna dikkat çekilmiştir. Bu kapsamda, hekimlerin, hastayı gerçekleştirecekleri operasyon öncesi, bu operasyonun risk ve sonuçları konusunda yeterli şekilde bilgilendirmeleri gerektiği vurgulanmıştır. Devamında da hastadan alınan “onam belgesine” değinilerek, somut olayda bu rızanın geçerli olmadığı, çünkü rızanın ancak tıbba uygun teşhis ve tedavi uygulanması şartıyla eylemi hukuka uygun hale getireceği ifade edilmiştir.
Burada dikkat çekilmesi gereken bir diğer konu da, Yargıtay 12. Ceza Dairesi tarafından dosyada bulunan raporların değerlendirilmesi konusudur. Dosyada yer alan Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulu'nun raporunun sonuç kısmında; sağlık personeline yöneltilecek herhangi bir kusur ve ihmal tespit edilmediği belirtilmiş olmasına rağmen, gerek bu Kurul raporunun içeriğinde yer alan daha az girişimsel olan yolun tercih edilebileceği ve aydınlatma konuları gibi hususlar gerekse de soruşturma aşamasında alınan bilirkişi raporu içeriği kapsamında Yargıtay’ın, yerel mahkeme tarafından hekim hakkında verilen beraat hükmünün bozulması sonucuna vardığı anlaşılmaktadır.
Anahtar kelimeler: Hekimin cezai sorumluluğu, bilgilendirme/aydınlatma yükümlülüğü, rızanın geçerliliği, onam belgesi, teşhis ve uygulanan tedavinin tıbba uygun olması
Karar metni şu şekildedir:
T.C. YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ E. 2014/7841 K. 2015/710
T. 20.1.2015
Taksirle yaralama suçundan sanığın beraatine dair hüküm, katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü: Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre katılan vekilinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Katılanın bel ağrısı şikayetiyle Ö... Hastanesinde Beyin Cerrahı olan sanığa başvurduğu, intervertebral disk dejenerasyonu, nöral kanalın osseöz stenozu, lomber ve diğer intervertebral disk bozuklukları, radikülopati tanıları ile 27.12.2008 tarihinde posterior segmental enstrumantasyon 2 ile 6 vertebra segmenti. lomber diskektomi tek seviye bilateral operasyonu yapıldığı, operasyondan sonra hastanın şikayetlerinin geçmediği, tedavisi amacıyla uzun süre adı geçen hastaneye devam ettiği, bundan sonra katılanın müracaat ettiği çeşitli hastanelerdeki konusunda uzman hekimlerin sanığın gerçekleştirdiği ameliyatın yapılmasına gerek olmadığını söylemeleri üzerine katılanın şikayetçi olduğu olay sebebiyle alınıp, hükme esas kılınan Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulu'nun 18.2.2013 tarihli raporunda "... hastanın ameliyat öncesi lomber mr değerlendirilmesinde L3-4 ve L4-5 mesafelerinde görülen disk patolojilerinin ameliyat öncesi hastada bahsedilen klinik tabloyu açıklamadığı, çok belirgin spinal kanal darlığı olmadığı ve listezis bulgusu görülmediği dikkate alındığında cerrahi yaklaşımın seçiminde daha az invaziv ( girişimsel ) olan bir yolun tercih edilebileceği, ancak cerrahi yaklaşım konusunda hastayı tedavi eden hekimin hastayı bilgilendirmek kaydıyla tercih hakkının olduğu dikkate alındığında söz konusu olayda adı geçen sağlık personeline yöneltilecek herhangi bir kusur ve ihmal tespit edilmediği...", bildirildiğinden, sanık hakkında beraat kararı verilmiş ise de: soruşturma aşamasında alınan 4.11.2011 tarihli ve basit medial faset dekompresyonu yeterli iken gerçekleştirilen total laminektomi+ileri derecede fasetlerin çıkarılması+transpediküler vidalama ameliyatının gereksiz ve sanığın kusurlu olduğunu bildiren bilirkişi heyet raporunda, hastanın komplikasyon riski daha düşük daha az invazif alternatif cerrahi tedavi yöntemleri hakkında bilgilendirildiğine/aydınlatıldığına dair herhangi bir tıbbi kayda rastlanmadığını, katılan tarafından imzalanan 27.12.2008 tarihli onam belgesi içeriğinde de bu yönde herhangi bir bilgi bulunmadığını mütalaa etmesi, katılan ve tanık M. A.'un, sanığın ameliyat olunmadığı halde felç olma durumundan bahsettiğine dair ifadeleri ve tüm dosya kapsamı nazara alındığında sanığın, katılanı gerçekleştireceği ameliyatın risk ve sonuçları konusunda yeterli şekilde bilgilendirmediği, dolayısıyla sanığın aldığını savunduğu rızanın geçerli olmadığı, zira rızanın ancak tıbba uygun teşhis ve tedavi uygulanması şartıyla eylemi hukuka uygun hale getireceği, somut olayda ise sanığın teşhis ve uyguladığı tedavinin tıbba uygun olmadığının 4.11.2011 tarihli bilirkişi heyet raporuyla Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulu'nun 18.2.2013 tarihli raporunda açıkça ortaya konulduğu anlaşıldığından sanığın mahkumiyeti yerine yazılı şekilde beraatine karar verilmesi,
SONUÇ: Kanuna aykırı olup, katılan vekilinin temyiz itirazları bu sebeple yerinde görüldüğünden hükmün 5320 Sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı C.M.U.K.un 321. maddesi gereğince tebliğnamedeki isteme aykırı olarak BOZULMASINA, temyiz harcının istenmesi halinde iadesine, 20.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.