• Anasayfa
  • Ekibimiz
    • Avukatlarımız >
      • Av. Dr. Özen KAYA GÖÇMEN
  • Uzmanlık Alanlarımız
    • Ceza Hukuku
    • İnsan Hakları Hukuku
    • Tıp Hukuku
    • İdare Hukuku
    • Vergi Hukuku
    • Ticaret Hukuku
  • Makaleler
    • Ceza Hukuku
    • İnsan Hakları Hukuku
    • Vergi Hukuku
    • Türkiye - Avrupa Birliği İlişkileri (Hukuk)
    • Avrupa Birliği Hukuku
  • Güncel Haberler
    • İnsan Hakları Hukuku
    • Ceza Hukuku
    • Türkiye - Avrupa Birliği İlişkileri (Hukuk)
  • İletişim
Göçmen Hukuk Bürosu

Sulh Ceza Hakimliklerinin kuruluşu ve bu Hakimliklerin vermiş olduğu kararlara itiraz usulü Anayasa’ya aykırı mı?

24/5/2015

0 Yorumlar

 
Anayasa Mahkemesi, bu soruların her ikisine de hayır cevabını verdi. Anayasa Mahkemesi tarafından, 22.05.2015 tarihinde bir basın açıklamasıyla,  5235 sayılı Kanun’un sulh ceza hakimliklerinin kuruluşunu düzenleyen 10. maddesine yönelik iptal isteminin oybirliğiyle reddedildiği ve 5271 sayılı Kanun’un sulh ceza hakimliklerinin kararlarına karşı itiraz usulünü düzenleyen 268. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (a) ve (b) bentlerine yönelik iptal isteminin de  oyçokluğuyla reddedildiği duyurulmuştur.

Anayasa Mahkemesi’nin bahse konu basın duyurusu;

http://www.anayasa.gov.tr/Haber/detay/303/index.html adresinden erişilebilirdir.

Bu basın duyurusu şu şekildedir:
Basın Duyurusu No: GK 1/15 22/5/2015

Sulh Ceza Hakimliklerinin Kuruluşuna ve Kararlarına Karşı İtiraz Usulüne İlişkin Kararın Basın Açıklaması

SULH CEZA HAKİMLİKLERİNİN KURULUŞUNA VE KARARLARINA KARŞI İTİRAZ USULÜNE İLİŞKİN KARAR

Anayasa Mahkemesi 14.1.2015 tarihli toplantısında, 5235 sayılı Kanun’un sulh ceza hâkimliklerinin kuruluşunu düzenleyen 10. maddesine yönelik iptal istemini oybirliğiyle, 5271 sayılı Kanun’un anılan hâkimliklerin kararlarına karşı itiraz usulünü düzenleyen 268. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (a) ve (b) bentlerine yönelik iptal istemini ise oyçokluğuyla reddetmiştir.

İtiraz Konusu Kural (1)

5235 Sayılı Kanun’un 10. Maddesi

İtiraz konusu kural, adli soruşturmalarda hâkim tarafından verilmesi gerekli kararları almak, işleri yapmak ve bunlara karşı yapılan itirazları incelemek amacıyla her il merkezi ile bölgelerin coğrafi durumları ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak belirlenen ilçelerde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun olumlu görüşü alınarak Adalet Bakanlığınca sulh ceza hâkimliklerinin kurulmasına ilişkindir.

Başvuru Gerekçesi

Başvuran Mahkeme, itiraz konusu kuralla tüm Türkiye’de yürütülen soruşturmaların akıbetinin sınırlı sayıdaki hâkimlikler vasıtasıyla siyasi iktidarın inisiyatifine bırakıldığını ve bu durumun, hukuk devleti ilkesi, hak arama hürriyeti, kişi güvenliği ve özgürlüğü ile yargı bağımsızlığı ve doğal hâkim ilkelerini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 142. maddesi uyarınca mahkemelerin kuruluşu, yapısı, görev ve yetkileri ile işleyiş ve yargılama usullerinin belirlenmesinin kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında olduğunu vurguladıktan sonra, kuralın gerekçesi ve objektif mahiyetini göz önünde bulundurarak sulh ceza hâkimliklerinin, soruşturma aşamasında hâkim tarafından verilmesi gereken kararların, bu konularda uzmanlaşmış hâkimlerce verilmesi amacıyla kurulduğunu tespit etmiştir.

Uygulamada davaların asıl iş, soruşturma aşamasında verilmesi gereken kararların ise tâli iş olarak görüldüğünü, soruşturma aşamasındaki işlere yeterince eğilememe nedeniyle önemli hak ihlallerinin ortaya çıktığını belirten Mahkeme, ayrıca isnat edilen suç ve şüpheli hakkında görüş açıklayan hâkimlerin daha sonra davanın esasına katılmasının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından da eleştirildiğini ifade etmiştir.

Anayasa Mahkemesi, 2012 yılında tüm bu sorunları aşmak üzere bu ihlallerin en ağır şekilde yaşandığı 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 250. maddesi uyarınca görevli mahkemelerin (özel yetkili mahkemelerin) görev alanına giren işler yönünden uygulamada “özgürlük hâkimliği” olarak adlandırılan hâkimlikler oluşturulduğunu ve bu hâkimlerin özel yetkili mahkemelerin görev alanına giren konulara ilişkin olarak soruşturma sırasında hâkimlerce verilmesi gereken kararları vermesinin sağlandığını, bu düzenlemede tutuklama, arama, iletişimin tespiti gibi soruşturma aşamasında hâkim veya mahkemelerce verilmesi gereken kararları özel yetkili mahkemelerin değil, özgürlük hâkimlerinin vermesi ve özgürlük hâkimlerine bu işler dışında davanın esasını çözme ve benzeri başka hiçbir iş ve görev verilmemesinin öngörüldüğünü ve söz konusu düzenlemenin, 4.7.2013 tarihli ve E. 2012/100, K. 2013/84 sayılı kararla Anayasa’ya aykırı bulunmadığını belirtmiştir.

Mahkeme, itiraz konusu kuralla özgürlük hâkimliği uygulamasına benzer şekilde daha önce sulh ceza mahkemelerince yerine getirilen “soruşturma sırasında hâkim tarafından verilmesi gereken kararları alma” görevinin sulh ceza hâkimliklerine verildiğini, soruşturma safhasında hâkim tarafından verilmesi gereken kararların, bu konularda uzmanlaşmış hâkimlerce verilmesini sağlamak amacıyla sadece bu işlere bakmakla görevli sulh ceza hâkimliklerinin kurulmasında, kamu yararının sağlanması amacının gözetildiğini, bu yönüyle sulh ceza hâkimliklerinin kurulmasının hukuk devleti ilkesine aykırılık teşkil etmediğini ifade etmiştir.

Anayasa Mahkemesi, tabii hâkim ilkesinin, yargılama makamlarının suçun işlenmesinden veya çekişmenin meydana gelmesinden sonra kurulmasına veya yargıcın atanmasına engel teşkil ettiğini vurgulamış; ancak tabii hâkim güvencesinin, yeni kurulan mahkemelerin veya kurulu bulunan mahkemelere yeni atanan hâkimlerin, önceden işlenen suçlara ilişkin olarak hiçbir şekilde yargılama yapamayacakları biçiminde anlaşılmaması gerektiğini, belirli bir olay, kişi veya toplulukla sınırlı olmamak kaydıyla yeni kurulan bir mahkemenin veya kurulu bulunan bir mahkemeye yeni atanan hâkimin, kurulma veya atanma tarihinden önce gerçekleşen uyuşmazlıklara bakmalarının kanuni hâkim güvencesine aykırılık teşkil etmeyeceğini, aksi kabulün ülkede yeni mahkemelerin kurulamaması sonucunu doğuracağını belirtmiştir. Anayasa Mahkemesi, itiraz konusu kuralın, belirli bir suçun işlenmesinden sonra buna ilişkin davayı görecek yargı yerini belirlemeyi amaçlamadığını ve yürürlüğe girmesini müteakip kapsamına giren tüm uyuşmazlıklara uygulandığını gözeterek, kuralda kanuni hâkim güvencesine aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna ulaşmıştır.

Sulh ceza hâkimlerinin diğer tüm hâkimler gibi Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca (HSYK) atandıklarını ve Anayasa’da öngörülen hâkimlik teminatına sahip bulunduklarını belirten Anayasa Mahkemesi, bu hâkimliklerin bağımsızlık yönünden diğer hâkimlerden farklı bir konuma yerleştirildikleri ve bağımsızlık güvencelerinin zayıflatıldığı kanaatini oluşturacak herhangi bir nedenin bulunmadığını belirtmiştir.

Sulh ceza hâkimlerinin tarafsız olmadığı iddiasını da değerlendiren Anayasa Mahkemesi, sulh ceza hâkimliklerinin tâbi olduğu Anayasa ve kanun hükümlerinde yer alan ve bağımsızlığı öngören düzenlemeler ile burada görev alacak hâkimlerin bağımsızlık ve tarafsızlığını temin eden güvenceler karşısında, bunların nesnel açıdan tarafsızlığının bulunmadığının ileri sürülemeyeceğini, hâkimin tamamen kişisel tutumuyla ilişkilendirilen öznel tarafsızlık iddiasının ancak somut, nesnel ve inandırıcı delillere dayandırılarak, görülen davalarda ileri sürülebileceğini ve ilgili usul kanunlarında karşılığı bulunan öznel tarafsızlık meselesinin anayasal denetimin kapsamı dışında kaldığına işaret etmiştir.

Sonuç itibariyle, Anayasa Mahkemesi anılan gerekçelerle kuralın iptali istemini oybirliğiyle reddetmiştir.

İtiraz Konusu Kural (2)

5271 Sayılı Kanun’un 268. Maddesinin (3) Numaralı Fıkrasının (a) ve (b) Bentleri

İtiraz konusu kurallar, sulh ceza hâkimliği kararlarına yapılan itirazların o yerde birden fazla sulh ceza hâkimliğinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen hâkimlik; son numaralı hâkimlik için bir numaralı hâkimlik; ağır ceza mahkemesinin bulunmadığı yerlerde tek sulh ceza hâkimliği varsa, yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliği; ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerlerde tek sulh ceza hâkimliği varsa, en yakın ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliği tarafından incelenmesine ilişkindir.

Başvuru Gerekçesi

Başvuran Mahkemece, sınırlı sayıdaki sulh ceza hâkimlerinden biri tarafından verilen kararlara itirazın aynı sistem içindeki bir merci tarafından kesin olarak karara bağlanmasının, itirazı etkili bir yol olmaktan çıkaracağı belirtilmiş ve bu durumun, hukuk devleti ilkesine, tabii hâkim ilkesine, kişi özgürlüğü ve güvenliği ile adil yargılanma hakkına aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Anayasa Mahkemesi, hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkının, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biri olduğunu ifade etmiş ve kanun yoluna başvuru hakkının, adil yargılanma hakkının kapsamı içerisinde bulunduğunu belirtmiştir.

Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında korunan kanun yoluna başvurma hakkının etkili bir şekilde sağlanabilmesi için kanun yolu merciinin, incelenen kararı gerektiğinde değiştirme yetkisine de sahip olması gerekliliğinin altını çizen Anayasa Mahkemesi, sulh ceza hâkimliklerinin, itiraz edilen kararı denetleyerek işin esası hakkında karar verme yetkilerinin bulunduğunu saptayarak, öngörülen kanun yolunun etkili olduğu sonucuna ulaşmıştır.

Sulh ceza hâkimliklerince verilen kararlara karşı yapılan itirazların yüksek görevli bir diğer mahkemece incelenmesini gerektiren anayasal bir norm bulunmadığına işaret eden Anayasa Mahkemesi, etkili bir denetim sağlandıktan sonra itirazı inceleyen bu merciin yüksek görevli bir merci olması zorunluluğunun bulunmadığını ifade etmiştir.

Öte yandan, Anayasa Mahkemesi, bir mahkemece verilen karara karşı yapılan itirazların aynı yerde bulunan bir sonraki mahkemece karara bağlanmasının, gerek ceza gerekse medeni yargılama hukukunda yerleşik bir uygulama olduğunu belirtmiş, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 353. maddesi gereğince icra ceza mahkemelerinin verdiği disiplin hapsine ilişkin kararlara karşı o yerde icra mahkemesinin birden fazla dairesinin bulunması halinde numara olarak kendisini izleyen daireye itiraz edilebileceği yönündeki kuralın da 1.11.2012 tarihli ve E.2011/64, K. 2012/168 sayılı kararla Anayasa’ya aykırı bulunmadığını hatırlatmıştır.

Son olarak Anayasa Mahkemesi, müstakilen bu işle görevlendirilmeleri nedeniyle koruma tedbirleri konusunda ihtisas kazanacağı değerlendirilen sulh ceza hâkimlerinin kararlarına itirazın da aynı konuda ihtisas kazanmış diğer bir sulh ceza hâkimliğince yapılması yönteminin öngörülmesinde, kamu yararı amacına dayanıldığını belirterek, kuralın Anayasa’ya aykırı olmadığına oyçokluğuyla karar vermiştir.

Bu basın duyurusu Genel Sekreterlik tarafından kamuoyunu bilgilendirme amacıyla hazırlanmış olup bağlayıcı değildir.
0 Yorumlar

Tıp Ceza Hukuku- Hekimin hastayı bilgilendirmesi ve rıza sorunu

4/5/2015

0 Yorumlar

 
Yargıtay 12. Ceza Dairesi tarafından 2015 yılı Ocak ayının sonlarında verilen karar ile, hekimlerin aydınlatma yükümlülüğü ve rıza konularına bir kez daha vurgu yapılarak beraat eden hekimin aleyhine olacak şekilde bir bozma ilamı verilmiştir.

Bahse konu Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin, 20.01.2015 tarih, 2014/7841 Esas ve 2015/710 Karar sayılı ilamında; öncelikle bilgilendirme konusuna dikkat çekilmiştir. Bu kapsamda,  hekimlerin, hastayı gerçekleştirecekleri operasyon öncesi, bu operasyonun risk ve sonuçları konusunda yeterli şekilde bilgilendirmeleri gerektiği vurgulanmıştır. Devamında da hastadan alınan “onam belgesine” değinilerek, somut olayda bu rızanın geçerli olmadığı, çünkü rızanın ancak tıbba uygun teşhis ve tedavi uygulanması şartıyla eylemi hukuka uygun hale getireceği ifade edilmiştir.

Burada dikkat çekilmesi gereken bir diğer konu da, Yargıtay 12. Ceza Dairesi tarafından dosyada bulunan raporların değerlendirilmesi konusudur. Dosyada yer alan Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulu'nun raporunun sonuç kısmında; sağlık personeline yöneltilecek herhangi bir kusur ve ihmal tespit edilmediği belirtilmiş olmasına rağmen, gerek bu Kurul raporunun içeriğinde yer alan daha az girişimsel olan yolun tercih edilebileceği ve aydınlatma konuları gibi hususlar gerekse de soruşturma aşamasında alınan bilirkişi raporu içeriği kapsamında Yargıtay’ın, yerel mahkeme tarafından hekim hakkında verilen beraat hükmünün bozulması sonucuna vardığı anlaşılmaktadır.

Anahtar kelimeler: Hekimin cezai sorumluluğu, bilgilendirme/aydınlatma yükümlülüğü, rızanın geçerliliği, onam belgesi, teşhis ve uygulanan tedavinin tıbba uygun olması

Karar metni şu şekildedir:
T.C. YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ E. 2014/7841 K. 2015/710
T. 20.1.2015
Taksirle yaralama suçundan sanığın beraatine dair hüküm, katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü: Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre katılan vekilinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Katılanın bel ağrısı şikayetiyle Ö... Hastanesinde Beyin Cerrahı olan sanığa başvurduğu, intervertebral disk dejenerasyonu, nöral kanalın osseöz stenozu, lomber ve diğer intervertebral disk bozuklukları, radikülopati tanıları ile 27.12.2008 tarihinde posterior segmental enstrumantasyon 2 ile 6 vertebra segmenti. lomber diskektomi tek seviye bilateral operasyonu yapıldığı, operasyondan sonra hastanın şikayetlerinin geçmediği, tedavisi amacıyla uzun süre adı geçen hastaneye devam ettiği, bundan sonra katılanın müracaat ettiği çeşitli hastanelerdeki konusunda uzman hekimlerin sanığın gerçekleştirdiği ameliyatın yapılmasına gerek olmadığını söylemeleri üzerine katılanın şikayetçi olduğu olay sebebiyle alınıp, hükme esas kılınan Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulu'nun 18.2.2013 tarihli raporunda "... hastanın ameliyat öncesi lomber mr değerlendirilmesinde L3-4 ve L4-5 mesafelerinde görülen disk patolojilerinin ameliyat öncesi hastada bahsedilen klinik tabloyu açıklamadığı, çok belirgin spinal kanal darlığı olmadığı ve listezis bulgusu görülmediği dikkate alındığında cerrahi yaklaşımın seçiminde daha az invaziv ( girişimsel ) olan bir yolun tercih edilebileceği, ancak cerrahi yaklaşım konusunda hastayı tedavi eden hekimin hastayı bilgilendirmek kaydıyla tercih hakkının olduğu dikkate alındığında söz konusu olayda adı geçen sağlık personeline yöneltilecek herhangi bir kusur ve ihmal tespit edilmediği...", bildirildiğinden, sanık hakkında beraat kararı verilmiş ise de: soruşturma aşamasında alınan 4.11.2011 tarihli ve basit medial faset dekompresyonu yeterli iken gerçekleştirilen total laminektomi+ileri derecede fasetlerin çıkarılması+transpediküler vidalama ameliyatının gereksiz ve sanığın kusurlu olduğunu bildiren bilirkişi heyet raporunda, hastanın komplikasyon riski daha düşük daha az invazif alternatif cerrahi tedavi yöntemleri hakkında bilgilendirildiğine/aydınlatıldığına dair herhangi bir tıbbi kayda rastlanmadığını, katılan tarafından imzalanan 27.12.2008 tarihli onam belgesi içeriğinde de bu yönde herhangi bir bilgi bulunmadığını mütalaa etmesi, katılan ve tanık M. A.'un, sanığın ameliyat olunmadığı halde felç olma durumundan bahsettiğine dair ifadeleri ve tüm dosya kapsamı nazara alındığında sanığın, katılanı gerçekleştireceği ameliyatın risk ve sonuçları konusunda yeterli şekilde bilgilendirmediği, dolayısıyla sanığın aldığını savunduğu rızanın geçerli olmadığı, zira rızanın ancak tıbba uygun teşhis ve tedavi uygulanması şartıyla eylemi hukuka uygun hale getireceği, somut olayda ise sanığın teşhis ve uyguladığı tedavinin tıbba uygun olmadığının 4.11.2011 tarihli bilirkişi heyet raporuyla Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulu'nun 18.2.2013 tarihli raporunda açıkça ortaya konulduğu anlaşıldığından sanığın mahkumiyeti yerine yazılı şekilde beraatine karar verilmesi,

SONUÇ: Kanuna aykırı olup, katılan vekilinin temyiz itirazları bu sebeple yerinde görüldüğünden hükmün 5320 Sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı C.M.U.K.un 321. maddesi gereğince tebliğnamedeki isteme aykırı olarak BOZULMASINA, temyiz harcının istenmesi halinde iadesine, 20.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


0 Yorumlar

Baro tarafından görevlendirilen zorunlu müdafii ücretlerinin sanıktan alınmasına karar verilmesi ve adil yargılanma hakkı

4/5/2015

0 Yorumlar

 
Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından 2015 yılı Şubat ayında verilen karar ile, Baro tarafından görevlendirilmiş olan avukatın ücretinin sanıktan alınmasına hükmedilemeyeceği konusuna, yerinde bir şekilde, vurgu yapılmıştır.

Bahse konu Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin, 17.02.2015 tarih, 2014/6470 Esas ve 2015/743 Karar sayılı ilamı, Baro tarafından görevlendirilmiş olan zorunlu müdafii ücretinin sanıktan alınmasına hükmedilemeyeceğini belirtirken özellikle de Anayasa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, CMK ve ilgili diğer Kanun ve Yönetmelik hükümlerine açıkça değinmiş olması nedeniyle önem taşımaktadır. 

Bilindiği üzere, Türkiye’nin taraf olduğu ve iç hukukumuzun bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesinde bir suç ile itham edilen kişilerin asgari hangi haklara sahip olduğu belirtilirken avukat yardımından yararlanmak ve gerektiğinde bunun ücretsiz olması konusu ayrıca ve açıkça düzenlenmiştir. (AİHS md.6/3-c: “Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafiinin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek;” şeklindedir.)

Bu itibarla da; Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından da bahsi geçen ilam ile, açıkça AİHS’nin bu maddesine de değinilmek suretiyle, Baro tarafından görevlendirilen zorunlu müdafii ücretlerinin sanıktan alınmasına hükmedilemeyeceği ve bu ücretlerin Adalet Bakanlığı bütçesinde bu amaçla ayrılan ödenekten karşılanacağı belirtilerek bozma ilamı verilmesi önemlidir.

Kararın konu ile ilgili kısmı şu şekildedir:
“… 3-) Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 90.maddesi son fıkrası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/3-c maddesi uyarınca, 5271 sayılı CMK'nun 150, 234 ve 239. maddeleri ile 5320 sayılı Kanunun 13. maddesine dayanılarak hazırlanan Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Müdafii ve Vekillerin Görevlendirilmeleri ile Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin 8. maddesi gereğince, baro tarafından görevlendirilen zorunlu müdafii ücretlerinin sanıktan alınmasına hükmedilemeyeceği, bu ücretlerin Adalet Bakanlığı bütçesinde bu amaçla ayrılan ödenekten karşılanacağı gözetilmeksizin, yazılı şekilde zorunlu müdafii ücretinin sanıktan tahsiline karar verilmesi,
…
Bozmayı gerektirmiş olup, … hükmün … BOZULMASINA, 17.02.2015 günü oybirliği ile karar verildi.”
0 Yorumlar

    Özen KAYA GÖÇMEN

    Avukat & Arabulucu
    Ankara Barosu

    Cesare Beccaria – Suçlar ve Cezalar Hakkında:
    Bir cezanın, bir ya da birden çok kişi tarafından bir yurttaşa karşı uygulanan kaba bir güç, şiddet olmaması ve sayılmaması için, her şeyden önce kesinlikle herkese açık, çabuk, kaçınılmaz, belli koşullarda olabilir yaptırımların en ılımlısı ve en azı, suçların ağırlığıyla orantılı ve yasalar tarafından belirlenmiş bulunması zorunludur…

    Archives

    Kasım 2023
    Ocak 2018
    Ekim 2017
    Ağustos 2017
    Şubat 2017
    Aralık 2016
    Ekim 2016
    Mayıs 2016
    Ocak 2016
    Aralık 2015
    Ekim 2015
    Eylül 2015
    Ağustos 2015
    Temmuz 2015
    Haziran 2015
    Mayıs 2015
    Nisan 2015
    Mart 2015

    Categories

    Tümü
    6736 Sayili Bazi Alacaklarin Yeniden Yapilandirilmasina Iliskin Kanun
    6763 Sayili Kanun
    7035 Sayili Bolge Adliye Ve Bolge Idare Mahkemelerinin Isleyisinde Ortaya Cikan Sorunlarin Giderilmesi Amaciyla Bazi Kanunlarda Degisiklik Yapilmasina Dair Kanun
    7478 Sayili Koy Icme Sulari Hakkinda Kanun
    Adil Yargilanma Hakki
    Adli Yardimlasma
    Agir Ceza Mahkemesi Tarafindan Oybirligi Ile Karar Verilmesi
    Alternatif Cozumler Daire Baskanligi
    Alternatif Cozum Yollari
    Anayasa Mahkemesi
    Anayasa’ya Aykirilik
    Anayasaya Aykirilik Iddiasi
    Arama
    Avukat Yardimindan Ucretsiz Yararlanma
    Aydinlatma Yukumlulugu
    Baro Tarafindan Gorevlendirilen Mudafiinin Ucreti
    Bilgilendirme Yukumlulugu
    Bilirkisi
    Bilirkisilerin Nitelikleri
    Bilirkisilik Danisma Kurulu
    Bilirkisilik Yonetmeligi
    Bolge Adliye Mahkemesi Ceza Dairesi
    Cek Kanunu
    Cezai Konularda Uluslararasi Adli Is Birligi
    Ceza Muhakemesi Kanunu
    Ceza Muhakemesi Kanunu Ile Bazi Kanunlarda Degisiklik Yapilmasina Dair Kanun
    Ceza Muhakemesi Kanunu Md. 271
    Ceza Muhakemesinde İş Yükünün Azaltılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
    Ceza Muhakemesinde Is Yukununn Azaltilması Amaciyla Bazi Kanunlarda Degisiklik Yapilmasina Dair Kanun Tasarisi
    Ceza Muhakemesinde Uzlastirma
    Ceza Muhakemesi Temyiz Suresi
    Ceza Verilmesine Yer Olmadigina Iliskin Karar
    Cinsel Istismar
    CMK Md.273
    Cocuk
    Cocuk Adalet Sistemi
    Cocuklara Yonelik Her Turlu Istismar
    Cocuklarin Cinsel Istismari Sucu
    Defter Ve Belgeleri Gizleme
    Defter Ve Belgeleri Ibraz Etmeme Sucu
    Defter Ve Belgeleri Muhafaza Ve Ibraz Etme Yukumlulugu
    Din Ve Vicdan Ozgurlugu
    Dogal Hakim Ilkesi
    Enerji Hirsizligi
    Gizli Sorusturmaci Gorevlendirilmesi
    Görev Ve Yetkileri Kanunu
    Guveni Kotuye Kullanma Sucu
    Hak Ve Alacaklara El Koyma
    Hekimin Cezai Sorumlulugu
    Hukuka Aykırı Deliller
    Hukuka Aykırı Yöntemlerle Elde Edilen Verilerin Delil Niteliği
    Hukuk Devleti Ilkesi
    Hukumlu Nakli
    Ic Guvenlik Paketi
    Iletisimin Denetlenmesi
    Infazin Devri
    Istinaf
    İstinaf Istemi Ve Süresi
    Istismar Olaylarinin Arastirilmasi Ve Alinması Gereken Onlemler
    Is Yukunun Azaltilmasi
    Itiraz
    Itirazda Kanun Yolu
    Jandarma Teskilat
    Kabahat
    Kacak Su Kullanimi
    Kapali Ceza Infaz Kurumundan Acik Ceza Infaz Kurumuna Gecis
    Karsiliksiz Yararlanma Sucu
    Kisi Hurriyeti Ve Guvenligi Hakki
    Koruma Tedbirleri
    Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat
    Maddi Ve Manevi Tazminat Hesabi
    Magdur Cocuk
    Mahkemeye Erişim Hakkı
    Makul Surede Yargilanma Hakki
    Meclis Arastirrma Komisyonu
    Muhasebecinin Sorumlulugu
    Muhasebecinin Tanik Olarak Dinlenilmesi
    Olcululuk
    Olcululuk Ilkesi
    Onam Belgesi
    Ongorulemezlik
    Ön Sorun
    Ozel Hayat Ve Aile Hayatina Saygi Gosterilmesini Isteme Hakki
    Polis Vazife Ve Salahiyet Kanunu
    Resmi Nikah Olmadan Evlenmeyi Dini Toren Ile Yapma Ve Yaptirmanin Suc Olmasi
    Rizanin Gecerliligi
    Suca Suruklenen Cocuk
    Suclularin Iadesi
    Suc Ve Cezalarin Kanuniligi
    Su Kullanim Duzenini Bozma
    Sulh Ceza Hakimligi
    Süre Tutum Dilekçesi
    Tasinnmazlara
    Tazminat Miktarinin Belirlenmesi
    TCK Md. 103
    TCK Md. 163/3
    Teknik Araclarla Izleme
    Teshis Ve Uygulanan Tedavinin Tibba Uygun Olmasi
    Toplantı Ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu
    TUIK Verileri
    Türk Ceza Kanunu
    Tutuklama
    Uluslararasi Isbirligi
    Uzlastirmaci Asgari Ucret Tarifesi
    Uzlastirma Yonetmeligi
    Vergide Yapilandirma
    Yapilandirma Kanunu
    Yargıtay Ceza Genel Kurulu
    Yonetmelik Degisikligi
    Zararin Giderilmesi
    Zorunlu Mıdafii
    Zorunlu Mudafiinin Ucretinin Saniktan Tahsili

    RSS Beslemesi

© 2015 Göçmen Hukuk Bürosu. Tüm hakları saklıdır.
Çukurambar Mahallesi, 1424. Cadde, Erdil Apt.,
No: 2/11, 06510, Çankaya / ANKARA.
Telefon: (0312) 285 6310
Fax: (0312) 285 6310

Yasal Uyarı:

Sitede yer alan görüşler, yazılı ya da görsel materyaller site sahibinin yazılı izni olmadıkça kullanılamaz, çoğaltılamaz ve yayınlanamaz. Sitede yer alan görüşlerden, ancak bilimsel amaçlı olarak ve atıf kuralları dahilinde açık kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılması mümkündür. Aksi durumlarda tüm yasal haklar kullanılacaktır. Site, bilgilendirme amacına yönelik olarak tasarlanmıştır. Site aracılığı ile gönderilen bilgi, belge ve talepler avukat-müvekkil ilişkisi oluşturmaz. Sitede yer alan bilgi ve belgelerin kullanımı sonucunda doğabilecek her türlü zarardan kullanıcı sorumludur.
Ekibimiz
Uzmanlık
Alanlarımız

Makaleler
Güncel
Haberler

İletişim